Toprak Ana # 50: Dünyanın bir ucunda toprak ve yaşam - Madagaskar

9 Ekim 2008 Perşembe


Ana kıtadan 160 milyon yıl önce kopan Madagaskar, barındırdığı bitki ve hayvan türleri açısından son derece zengin bir biyoçeşitliliğe sahip olmakla birlikte,


Afrika ile neredeyse hiçbir tipik tür paylaşmıyor.

Sürdürdüğü kendine has evrimleşme sürecinde, üzerinde yaşam süren canlıları, kültürü, insanları ve toprağını konuşacağız Nurperi İrtan ve Martine Atalay ile.


Ayrıca, halkın temel besini olan pirinç üretimi ve bu çeşitliliğin değerlerini irdeleyeceğiz programımızda.


Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.

Toprak Ana #49: Nice güzel bayramlara...
2 Ekim 2008 Perşembe (Ramazan Bayramı 3. günü)

Bugünkü bayram programında konuklarımız Şehnaz Sam ve Hakan Cumhur ile hem Şişli'deki %100 Ekolojik Halk Pazarı'nı konuştuk, hem müzik yaptık.

Şehnaz Sam'ın sesinden, Hakan Cumhur'un gitarından ve Cem Birder'in flüt geçişlerinde, Açık Radyo stüdyosunda yaptığımız 3 parçayı dinliyoruz:

- Seyyah olup şu alemi gezerim
- Hasta Siempre
- Severken buldum

Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.
Toprak Ana#48: Sağlıklı Barınma ve Kerpiç (3)
25 Eylül 2008 Perşembe

Bu haftaki stüdyo konuğumuz yüksek iç mimar ve yapı biyoloğu And Akman. Daha önce yaptığımız ve kerpiç yapılar üzerine yoğunlaşan iki programın konukları sevgili Cengiz Bektaş ve Prof. Ruhi Kafesçioğlu'ndan alıntılar yaparak kerpiç yapıların Anadolu'da geçmişine kısaca değiniyoruz programın açılış bölümünde.

4-5 Eylül tarihleri arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Dr. Bilge Işık tarafından organize edilen Kerpiç 2008 konferansına konuşmacı olarak katılan uzmanların kerpiç, deprem, sağlıklı barınma ve barınma ekonomisi kriterlerindeki yorumlarını programımızda detaylandırıyoruz. http://www.kerpic.org/2008/index.htm

And Akman ile ayrıca, yerel malzeme ile gerçekleştirilen yapıların gözden kaçırdığımız değerlerini ve sürdürülebilirliğini konuşuyoruz programımızda.

Ruhi Su, bir Pir Sultan Abdal şiirini türküsünde okuyor bizlere: "Dünyanın üzerinde kurulu direk"

Dünyanın üzerinde kurulu direk
Emek zay`olmadan sızlar mı yürek
Ali yar Ali yar
Sızlar mı yürek
Bu düzeni kim kurmuş, bizler de bilek
Söyle canım söyle, dinlesin canlar

Adem eker yeryüzüne ekini
Ekin saklar yeraltında kökünü
Ali yar Ali yar
Saklar kökünü
Ayıkla gör karasını akını
Söyle canım söyle, dinlesin canlar

Ocağa koymuşlar köşe taşını
Hak onarsın gerçeklerin işini
Ali yar Ali yar
Ah yar işini
Bir gün ağrıtırlar senin başını
Söyle canım söyle, dinlesin canlar
Ah yar yar
Yar dost dost
Medet şah şah dost

Pir Sultan Abdal`ım farz ile sünnet
Yola gelmeyene edilmez minnet
Cümlenin muradı dünyada cennet
Söyle canım söyle, dinlesin canlar


Program ses kaydı aşağıda yer alacaktır.
Toprak Ana #47: Toprak Ana ve Şifa (3)
18 Eylül 2008 Perşembe

Bu haftaki stüdyo konuğumuz Aromaterapi Derneği Başkanı Sayın Zülfikar Alkan.

Daha önce Dr. Cevat Dalgın ile yapmış olduğumuz "Toprak Ana ve Şifa" programlarının devamı niteliğinde, Sayın Alkan'dan aromaterapi konusundaki çalışmalarıyla ilgi bilgi alırken, ekolojik ürünlerin ve organik tarımın Türkiye'de seyri hakkındaki görüşlerine yer veriyoruz.

Programda, Hatay yöresine ait bir türküyü İnce Saz ve Cengiz Özkan yorumunda dinleyeceğiz, "gül kuruttum":

Gül Kuruttum Gül Kuruttum
Yâri Sinemde Uyuttum
Yâr Söyledi Ben Unuttum
Ah Akabinde Düştü Gönül
Yârdan Ayrılması Müşkül

Gül Ezerler Gül Ezerler
Gülü Tabağa Dizerler
Güzeli Candan Severler

Ah Akabinde Düştü Gönül
Yârdan Ayrılması Müşkül


Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.
Toprak Ana #46: AB yolunda tarımın mücadelesi
11 Eylül 2008 Perşembe

Bu haftaki stüdyo konuğumuz Bahçeşehir Üniversitesi, Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi, BETAM'da araştırma görevlisi olarak görevini sürdüren Barış Baykan.

Avrupa Birliği yolunda Türkiye, görüşmeleri "üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme yeteneği" adı altında 32 fasıl dahilinde sürdürecek. Geçtiğimiz günlerde Ankara'ya ulaşan "Türkiye Ulusal Programı" üzerinden, Barış Baykan ile özellikle tarım sektörünü ve bu yoldaki kritik virajları konuşacağız.

Rapor, "tarım sektöründe, gıda güvencesinin ve güvenliğinin sağlanması ile doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı gözetilerek, örgütlü ve rekabet gücü yüksek bir yapı oluşturulması temel amaçtır" şeklinde akılcı bir çerçeve sunarken, savunduğu mutlak liberalizasyon, kırsal nüfus ve fiyat reformları üzerinde çalışılacak ev ödevlerimizi oluşturuyor.

BETAM desteğinde, tarım sektörümüzün geleceğine ilişkin ön görüleri ve AB kulvarında karşımıza çıkan resmin, üniversiteler, araştırma merkezleri, akademisyenler ve kamuoyu ile paylaşılması ve tartışılması bundan sonra AB'deki adımlarımızın da belirleyicisi olabilir.

Tarım sektörümüzün hem sağlık yönünden, hem lezzet parametreleriyle uluslararası pazarlarda rekabetçi olabileceği, sosyal ve kültürel bit mirası içinde barındıran, organik tarım ve geleneksel ürünlerimizin AB konjonktüründe yer bulması ülkemizin geleceği açısından önem taşıyor. Örneğin, garantili geleneksel ürün çeşidi (GÜÇ) olarak tanınan tarımsal ürünler ve yiyecekleriyle ilgili 20 Mart 2006 tarihli 509/2006 nolu Avrupa Konseyi Yönetmeliği, ülkemizde Gıda Kodeksi ile yoksayılan geleneksel üretimin önünü açabilecek ve halen AB'de uygulamada olan çok değerli bir model.

Programımızda büyüleyici sesiyle Pınar Günay Büyükkara'dan bir rock parçası dinliyoruz; gitardaki sihir ise eşi Gökhan Büyükkara'ya ait: "La"

Bir şarkı yapmam gerek
Arzumdan coşmam gerek
Bir senin sırtından geçinip
Aşk solumam gerek

Bir şarkı söyle şimdi
Mırıldan bana şimdi
Sözlerin yerine söyle
La la la la la la la la la la
La la la la la la la la la la

Böyle her şey daha güzel

Süslerle bezeli, dantelli işli,
Allı pullu güllü şarkılardan nefret ettim
Oyna dur barlarında şak şak kankalarınla
Para pul için kırıtmandan nefret ettim

Birbirinden kopmadan
Dost kalan insan gerek
Buralardan gidince
Unutmayan ruh gerek

Bildiğimiz şarkıları
Söylemekten korkmamalı
Haydi sen de söyle
La la la la la la la la la la
La la la la la la la la la la

Böyle her şey daha güzel

Süslerle bezeli, dantelli işli,
Allı pullu güllü şarkılardan nefret ettim
Oyna dur barlarında şak şak kankalarınla
Para pul için kırıtmandan nefret ettim

Parçanın video klip gösterimi için tıklayınız.

Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.
Toprak Ana #45: Çevreciliğin daniskası
4 Eylül 2008 Perşembe

Bu haftaki stüdyo konuğumuz sevgili Prof. Dr. Orhan Kural.


Grönland Nuuk Üniversitesi'nde iki hafta önce davetli olduğu seminerden, Himalaya bölgesindeki Butan Kralı Jigme Singye Wangchuck ile ilgili görüşlerine kadar geniş bir perspektifte, dünyadaki çevrecilik anlayışını ve çevrenin durumunu somut örneklemelerle konuşuyoruz.


Bir yolun eğiminden, bir çocuğun tebessümünden, bir şekerin tadından keyif alan, gördüklerinden ders çıkaran gezginler ile yaz aylarında güneş-kum-diskotek üçgeni içine sıkışan turizm sektörünü karşılaştırırken, gezgin olmanın çevrecilik açısından farklı katmanlarda önemini fark ediyoruz.


Programımızda siyah giysili bir adamdan, Johnny Cash'den hoş bir aşk şarkısı dinliyoruz: "I walk the line" - Çizgi üzerinde yürüyebiliyorum.


I keep a close watch on this heart of mine

I keep my eyes wide open all the time

I keep the ends out for the tie that binds

Because you're mine, I walk the line


I find it very, very easy to be true

I find myself alone when each day is through

Yes, I'll admit that I'm a fool for you

Because you're mine, I walk the line


As sure as night is dark and day is light

I keep you on my mind both day and night

And happiness I've known proves that it's right

Because you're mine, I walk the line


You've got a way to keep me on your side

You give me cause for love that I can't hide

For you I know I'd even try to turn the tide

Because you're mine, I walk the line


I keep a close watch on this heart of mine

I keep my eyes wide open all the time

I keep the ends out for the tie that binds

Because you're mine, I walk the line


Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.
Toprak Ana #44: "Dostlar beni hatırlasın" TİGEM
28 Ağustos 2008 Perşembe

Bu hafta Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı ile çaresizleştirilen ve özelleştirilmeye doğru zorlanan TİGEM'leri ve Türkiye'deki tarımsal KİT'lerin değerleri üzerine konuşuyoruz.

Tarım oluşturduğu değerler ve ulusal bütünlüğü pekiştirici sosyal ve kültürel boyutlarıyla, tüm dünyada "bağımsızlık" kriterinin (giderek daha çok önem kazanan) bir ölçü birimi; gıda egemenliğinin önemini kavramış uluslar için en kritik sektör.

1980'li yıllar itibarıyla, modernizasyon ve gelişmenin yegane stratejisi olarak görülen neoliberal politikalar ve yaşamın her alanında salt ekonomik ölçümlemeyi tercih eden Türkiye, "parasını verir, alırız" ifadelerinde net bir tarım ürünleri ithalatçısı ülke haline geldi.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında kurulmaya başlanan TİGEM'ler, çiftçinin tohumluk ve damızlık hayvan ihtiyacını karşılamak üzere kuruldu. Araştırma ve eğitim çalışmalarıyla Türkiye tarımına ve çiftçisine daima rehberlik yaptı.

TİGEM'lerin zarar ettiği iddia edilerek bir kısmının kapatılması, kalanlarının ise özelleştirilmesi aslında uzun vadeli bir planın parçası olarak ortaya çıkıyor. Ana tüzük maddelerinde yer aldığı halde, hazineden uzun yıllardır gerekli desteği alamayan, köhneleştirilen, yüksek faizle özel bankalara borçlandırılan ve çalışan mühendis ve yöneticilerin iş görme heyecanları yok edilen bu kurumların, aynı köy ensititülerinde olduğu gibi, sanki birilerince adım adım yok oluşlarını hazırlanıyor.

Halen ülkemizin sertifikalı hububat tohumlarının % 80'ini, yem bitkileri tohumlarının % 75'ini TİGEM'ler karşılıyor. Sebze tohumculuğunda %85 dışa bağımlı olan Türkiye'nin, bundan sonra atacağı adımlarda "açlık" riskini azaltabilmek üzere, sektör insanlarıyla birlikte tüm duyarlı vatandaşlara sorumluluklar düşüyor.

TİGEM'e ait toplam 3 milyon 700 bin dekar arazi bulunuyor.

TİGEM'lerin kapatılmaması için ve özelleştirilmesine karşı bir kampanya başlatıldı. Bu konuda görüşlerinizi lütfen iletiniz: mustafa.kaymakci@ege.edu.tr

Programımızda, Aşık Veysel'den bir türkü dinliyoruz: "Dostlar beni hatırlasın"

Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın

Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han, konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın

Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın

Ne gelsemdi, ne giderdim
Günden güne arttı derdim
Garip kalır yerim yurdum
Dostlar beni hatırlasın

Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş kim gülecek
Murat yalan ölüm gerçek
Dostlar beni hatırlasın

Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın


Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.

Toprak Ana #43: Açık Yeşil
21 Ağustos 2008 Perşembe

Bu hafta, stüdyo konuğumuz Emre Arpaç ile üniversite gençliğinin çevreye duyarlı konu başlıklarında neler yapabileceğini tartışıyoruz.

Üniversitelerin mevcut çevre kulüplerinin, hem fikirsel olarak platform çalışmaları oluşturması, hem de bir araya gelerek hedeflenen proje çalışmalarında birlikte hareket etmesi sürdürülebilirlik ve etki yaratmak açısından önem taşıyor. Bu yek vücut ve yek ahenklik hayalini Açık Yeşil Platfomunda buluşturmayı hedefleyen Emre Arpaç tüm gençlere programımızdan çağrıda bulunuyor. Platform web sitesi: http://www.acikyesil.org/

Emanetçiler Derneği ile gerçekleştirdiğimiz programda da belirttiğimiz "harekete geçmek" başlığında, gençlerin enerjisine ve umuduna çok ihtiyacımız var. Özellikle Istanbul'da geliştirilmek istenen "şehir bahçeleri" projesinin hayata geçmesi için, üniversite gençliği ile birlikte, sivil toplum kuruluşlarının ve yerel yönetimlerin desteği önemli bir rol oynayacak.

Programımızda, 9 - 10 Ağustos'da, 6. kez düzenlenen "Barışarock" festivalini ve eylemcesini biraz olsun hissetmek için iki parça dinliyoruz.

Önce, Pinhani'den "Hele bir gel":

İçinden geleni söyle, kalırsa yazık olur.
Hayata küsüverirsin, hüzünler seni bulur.
Bişeyler yapabilirsem güzel gözlerin için,
Başından geçeni anlat, masaldır benim için.

Hele bir gel, uzaklar sana gelir,
Sen hele bir gel, bütün dertler bitiverir.
Hepseni bulur, uzun zor sıkıcı günler,
Yazık olur, hadi gel kurtar bizi...


... ve ikinci parçayı Çamur seslendirecek; "Halim Öyle":

Halim öyle halim böyle
Canım candan öyle böyle
Geçecek gidecek halim öyle

Başıma kim ördü ki kötü kaderim
Satarsam alan var mı ki bu kederim
Yandım susadım yok mu ki su verenim
Canımı yollarına serer geçerim
Bitmedi yol gidile gidile sevgilim

Halim öyle halim böyle
Canım candan öyle böyle
Geçecek gidecek halim öyle

Sorarlar ne iyi ne kötü değilim
Kendim sorar kendime cevap veririm
Ederim fayda etmez ki şu yeminim
Cehennemin dibine kadar seninim
Bıktım artık yenile yenile sevgilim

Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.
Toprak Ana #42: Siyez Bulguru ve Üryani Eriği
14 Ağustos 2008 Perşembe


Bu hafta, stüdyo konuğumuz Sayın Muhtar Katırcıoğlu ile, 2-3 Ağustos tarihleri arasında Kastamonu'nun İhsangazi ilçesinde, diğer dostlarımızla birlikte katıldığımız İhsangazi Sepetçioğlu ve Siyez Bulguru Festivali'ni ve bu son derece renkli etkinliğe bağlı olarak bölgenin iki kritik ürününü, Siyez Bulgurunu ve Üryani Eriğini konuşuyoruz.

"Verimli Hilal" bölgesinde, ilk tarım topluluklarının sofralarına 100 asır önce aş olan ve yapılan arkeolojik kazılarda, Hititler'den bu yana genetik formunu koruduğu saptanan Siyez Buğdayı (Triticum monococcum), lezzeti, besin değerleri ve dünyanın kuraklaşmaya doğru değişim gösteren iklim şartlarında son derece kritik bir tarım ürünü olduğunu ispatlıyor.

Türkiye'de sadece İhsangazi'de yetişen Siyez Buğday'ı ayıklandıktan sonra kaynatılıp kurutuluyor; daha sonra kabuğu soyulduktan sonra tercihen su değirmenlerinde öğütülerek Kastamonu mutfağında lezzetiyle özel bir yeri olan Siyez Bulguru hazırlanıyor. Barındırdığı protein, mineral, vitamin ve lifli besin özellikleri, Siyez Bulgurunu korunması gereken önemli bir geleneksel milli servet haline getiriyor.

İhsangazi için bir diğer nimet ise Üryani Eriği. Kabuğu soyularak sunulduğu ise "üryani" adını alan bu erik cinsi, Osmanlı mutfağından beri özellikle Ramazan sofralarında hoşaf olarak tercih edilmiş çok lezzetli ve şifalı bir meyve. Ilgaz eteklerinde, geçmişte bahçelerin daima sınır ayrımlarında serpiştirilen ağaçlar artık sağlanan desteklerle düzenli ekim alanlarında boy vermeye başlamış.

Programımıza telefon hattımızdan katılan ve her iki ürün konusunda yapılan yerel çalışmalara destek veren, festival sürecinde başarılı organizasyonun mimarlarından biri olan Mustafa Afacan değerli görüşlerini bizlerle paylaşıyor.

Sevgili Muhtar Katırcıoğlu, diğer tüm çalışmalara paralel olarak, uluslararası Slow Food örgütü çatısı altında Siyez Bulguru ve Üryani Eriği'nin "Presidia" olarak tanıtılarak, dünya pazarlarında hak ettikleri değeri bulması için yapmamız gerekenleri bizlere hatırlatıyor.

Programda, Halimiz Ahvalimiz grubundan bir türkü dinliyoruz: "Dağlar dağımdır benim"

Dağlar başın alaydım
Çağıraydım çayladım
O yar burdan geçende
Kol boynuna salaydım

Dağlar dağlar yar yaman dağlar
Gözel yariyçin ağlar
Dağlar dağlar yar yaman dağlar
Bülbül güliyçin ağlar

Dağlar başı çemedi
Gemlı gülmeğ nemedi
Men burda kan ağlıram
Derdim köme kömedi

Dağlar dağlar yar yaman dağlar
Gözel yariyçin ağlar
Dağlar dağlar yar yaman dağlar
Bülbül güliyçin ağlar

Dağlara septim ekin
Giderttim elimdekin
Ne dostum ne düşmanım
Olmasın menim tekin

Dağlar dağlar yar yaman dağlar
Gözel yariyçin ağlar
Dağlar dağlar yar yaman dağlar
Bülbül güliyçin ağlar


Program ses kaydı aşağıdadır.
Toprak Ana #41: Harekete geçmek
7 Ağustos Perşembe

Bu hafta, Emanetçiler Derneği'nden Tracy Lord ve Arif Şen stüdyo konuğumuz oluyorlar.

2006 yılında kurulan dernek, binlerce yıllık bir devinim içinde küçük çiftçilerin el emeği ile bugüne taşınan tarımsal kültürel değerlerini, tatlarını, tohumlarını, çeşitliliğini bir "emanet" olarak kabul ederek, bu emaneti korumak ve geleceğe taşımak misyonu ile faaliyetlerini sürdürüyor.

Derneğin çalışmalarından biri olan "Geleneksel Köy Çeşitleri Tarımının Korunması ve Yaşatılması İçin Paylaşım ve Ağ Projesi", Balıkesir'in İvrindi ve Savaştepe yörelerinde 1.5 yıl önce 8 köyde başladı ve bugün 22 köye ulaştı. Proje, tarımı devam eden yerli çeşitlere ve geleneksel tarım uygulamalarına yeniden değer verilmesi, üreticiden tüketiciye doğrudan ulaştıracak pazarların çoğaltması ve yerli tohumların çiftçiler arasında dolaşımının kolaylaştırılması gibi bugünkü gidişat içinde kritik olarak tanımlayabileceğimiz adımlarda önemli başarılar yakaladı.

Son dönemde küresel boyutta ve yasal mevzuatlarla stratejik önem kazanan "tohumculuk" meselesinde, önerilen hedefler eğer şirketler için ise, ülkeler için ise veya insanlık için ise ve bu kapsamda özellikle geleneksel tohumların bir değeri varsa, bunlar yaşatma yollarını hep birlikte bulmamız gerekiyor.

Var olan köy üretiminin ne anlama geldiğini daha iyi anlayarak, kent yaşamındaki insanların "peki, ben ne yapabilirim?" sorusuna karşılık, "harekete geçmesine" olanak sağlayacak pratikleri öneriler olarak sıralayıyoruz programımızda. Basit, ancak geleceğimiz için önemli adımlardan bahsediyoruz.

Programda, Urfa geleneksel müziğinin son temsilcilerinden biri olan Mahmut Güzelgöz'den (lakabı, tenekeci Mahmut Usta) bir türkü dinliyoruz: "Gel, beni bir hal eyle..."


Program ses kaydı aşağıda yer almaktadır.
Yayın yok.
Yayın yok.